top of page

ÇALIŞTAY 4

DEPREM BAĞLAMINDA DİN-BİLİM İLİŞKİSİ


MODERATÖR VE KİTAP EDİTÖRÜ:  DOÇ. DR. VEYSEL KASAR (HARRAN Üni. İlahiyat Fak. /ŞANLIURFA) 

KONULAR

Medeniyet Yolculuğunda Dinin ve Bilimin Yeri -Ortak Noktalar ve Farklılıklar-

 

Deprem Dirençli İnşa Bilimleri ve Teknolojileri -Alandan Olmayanlara Genel Bilgiler- (inşaat mühendisliği bölümü)

 

Depreme Karşı Hazırlığın Bilgi ve Bilinç Boyutu -Bilimsel Bilgi ve Mavevi Bilinç-

 

Afet Yönetiminde Din - Bilim İşbirliğinin Çarpan Etkisi

 

Depreme Dirençli Kentleşmede ve Afet Eğitiminde Din-Bilim İşbirliğinin Çarpan Etkisi

 

Afet Sonrası Psikolojik ve Manevi Rehberlik: Din ve Bilimin Ortak Çözümü

 

Deprem Fıkhı -İnsan Kaynaklı Sorunlara Fıkıh İlminden Çözüm Önerileri-

thumbs_b_c_36392f34193ca14a812e5d5de385803c.jpg
Building Facade
DEPREM
BAĞLAMINDA
DİN-BİLİM İLİŞKİSİ

         Recep ARDOĞAN

        

        

         GİRİŞ

         Din-bilim,  akıl-vahiy, felsefe-teoloji ilişkisi çeşitli yönleriyle inceleme ve tartışma konusu olagelmiştir. Bazen arada negatif ilişki kurulmuş bazen farklıklar ve ortak noktalara dikkat çekilmiştir. 6 Şubat Depremi’nin yeniden gündeme taşıdığı konulardan biri de din-bilim ilişkisidir. Depreme ilişkin bilimsel açıklamalar ile depremin teolojik yorumları arasında zaman zaman çelişkilerin olması, konunun hem bilim çevrelerinde halka kesimlerinde ilgi çekiyor oluşu, bu tartışmaları derinleştirmektedir. Sorunun önemi ve çok yönlü oluşu, konuyu detaylı biçimde tahlil etmeyi ve değerlendirmeyi gerektirmektedir. Bu çalışmada, 6 Şubat Depremi bağlamında konu farklı boyutlarıyla tahlil edilip değerlendirilecektir.

          1. BİLİMSEL VE TEKNOLOJİK PERSPEKTİF

          1.1. GENEL OLARAK BİLİMSEL YAKLAŞIM

         Depremleri önceden tahmin etmek ve etkilerini en aza indirmek için bilim, ileri teknoloji ve disiplinler arası çalışmaları ön plana çıkarır. Sismik haritalar, erken uyarı sistemleri, yapı mühendisliği ve yerel yönetmelikler, bilimsel yaklaşımların somut örnekleridir. Ancak bu teknik yaklaşımlar, toplumun bu bilgilere erişimini ve kabulünü gerektirir. Bu noktada dinin etkisi önemlidir çünkü dini liderler ve topluluklar, bu bilimsel çabaları destekleyerek farkındalığı artırabilir.

         Bilimsel yaklaşım, olanı oluştuğu/olduğu gibi; nasılını açıklayarak ele alır. Bilimsel bakış açısıyla depremler, yer kabuğundaki tektonik hareketler, fay hatları ve enerji birikiminin ani boşalması sonucu oluşur. Jeoloji ve sismoloji gibi bilim dalları, depremlerin nedenlerini, oluşum süreçlerini ve etkilerini anlamaya çalışır. Ayrıca, bilim deprem risklerini azaltmak için önlemler (örneğin yapı denetimi, erken uyarı sistemleri) ve toplumun bu felaketlere hazırlıklı olmasını sağlayacak stratejiler geliştirir.

         1.2. DEPREMLE İLGİLİ BİLİM DALLARI

         Depreme dayanıklı yapı tasarımı ve mühendisliği üzerine çalışan bilim dalları, disiplinler arası bir yaklaşım gerektirir. Bu alan, mühendislik, doğa bilimleri, sosyal bilimler ve veri analitiği gibi çeşitli bilim dallarının birleşiminden oluşur. Akademik bir çerçevede bu disiplinleri detaylı olarak ele almak gerekirse:

         - Yapı Mühendisliği (Structural Engineering)

         Çelik, betonarme ve ahşap sistemlerin sismik performans analizlerini yapan, ileri düzey sismik mühendislik modelleme tekniklerini konu edinen mühendislik dalı. Depreme dayanıklı ve güvenli yapı ve taşıyıcı sistem tasarımı üzerine çalışır.

         - Jeofizik (Geophysics)

         Yerkürenin fiziksel özelliklerini (manyetik alan, kütle çekimi, sismik hız);  kabuk deformasyonu ile ilişkili anomalileri, levha dinamikleri ile bağlantılı yoğunluk değişimleri inceleyerek depremselliği araştırır; Fay geometrilerinin haritalar.

         - Jeoteknik Mühendisliği (Geotechnical Engineering)

         Zemin özelliklerinin yapılar üzerindeki etkisi (zemin-yapı etkileşimi) ve sıvılaşma risk analizini, jeoteknik haritalama yoluyla, temel sistemleri için sismik dayanıklılık stratejilerini, deprem güvenli zemin seçimlerini hedefler.

         - Deprem Bilimi/ Sismoloji (Seismology)

         Yerkabuğundaki elastik dalgaların kaynağı, hareketleri ve yayılma mekaniği, Fay hatlarının fiziksel yapıları ve kırılma dinamikleri üzerine çalışır, büyüklük, derinlik gibi deprem parametrelerini, öncül/artçı sarsıntıları analiz eder. Sismik tehlike analizi ve bölgesel risk değerlendirmelerinde bulunur. Sismoloji çeşitli bilim dallarına ayrılmış durumdadır. Bunlardan biri, “İstatistiksel Sismoloji ve Risk Analizi”dir.  Bu bilim dalı, depremlerin zaman-mekânsal dağılımını; deprem tekrarlanma periyotlarını, büyüklük-frekans ilişkisi olasılık teorisi ile inceler.

         - Deprem Mühendisliği (Earthquake Engineering)

         Yapı dinamiği ve sismik izolasyon sistemlerini, zemin-bina etkileşimini analiz eden, kırılganlık hesaplamaları yapan disiplinler arası bir mühendislik dalıdır. Depremlerin yapılar üzerindeki etkisini azaltmaya yönelik mühendislik çözümleri geliştirir.

         - Tektonik ve Yapısal Jeoloji

         Litosferik deformasyonun makro ölçekli dinamiklerini, geçmiş depremlerin fay düzlemlerindeki izlerini, levha sınırlarındaki /Fay Hatlarındaki stres birikimi  inceler.

         - Tsunami Bilimi

         Deprem kaynaklı tsunami oluşum mekanizmalarını inceler.

         - Malzeme Bilimi Ve Mühendisliği (Materials Science And Engineering)

         Betonun mikro yapısal analizi ve sismik direnç artırma çalışmalarını; Sismik yüklere dayanıklı akıllı malzemeler (örneğin hafif kompozitler, süper elastik alaşımlar), nanoteknoloji ve polimer esaslı yapı malzemelerinin geliştirilmesini hedefler.

         - Şehir ve Bölge Planlama (Urban And Regional Planning)

         Afet riskine göre yerleşim yerlerinin planlanması, deprem güvenliği odaklı kentsel dönüşüm; Dirençli kentler ve sürdürülebilir yapılaşma; afet sonrası yeniden yapılanma stratejileri geliştirmeyi hedefleyen bir bilim dalıdır.

          Ayrıca, büyük veri analizi ile bölgesel risk haritalarının ve Deprem erken uyarı sistemlerinin oluşturulmasına yönelik, deprem alanında eğitilebilir programları konu edinen “Yapay Zekâ ve Veri Bilimi (Artificial Intelligence And Data Science)” de gelişmektedir.

         Deprem başta olmak üzere, doğal afetlerin hem bilimsel hem de dini perspektiflerden nasıl ele alındığını incelemek için önemli bir tartışma alanıdır. Bu ilişkiyi farklı açılardan ele almak mümkündür.

        

         2. DİNİ PERSPEKTİF

         Din ve felsefe, olanı göz ardı etmez ama olması gerekeni/ideali belirleyici veya kurala ulaşma çabasına ışık tutacak şekilde ele alır.

         Din, depremleri genellikle anlam yükleyici/manevi bir bağlamda ele alır. Bazı dini yorumlarda depremler, insanlara Allah’ın kudretini hatırlatan bir sınama veya uyarı olarak değerlendirilir. Bunun yanında, İslam’da ve diğer birçok dinde, afetler karşısında sabır, yardımlaşma ve dayanışma gibi erdemlerin teşvik edilmesi, inançlı bireylerin zor zamanlarla başa çıkmalarına yardımcı olur. Ayrıca, doğal afetlerin "kader" bağlamında ele alınması, insanların tevekkül ve teslimiyet duygularını pekiştirir. Ama ahiret inancını vurgulayan İslam Dini’nde değişmez açıklama, depremlerin ve diğer musibetlerin de birer imtihan konusu olduğudur. Herkes olayın farklı bir noktasındadır ve farklı açılardan imtihan olunmaktadır. İmtihan kavramı, İslam’da bir anayasanın değişmez maddesi gibidir.

           Kaderin sorumluların sorumluluklarını mazur gösterecek şekilde yorumlanması örneğinde olduğu gibi, çok sayıda bilimin bizzat varlığıyla çelişen teolojik açıklamalar da önemli bir çatışma alanıdır. Böylesi açıklamalar, depremi ve depreme dirençli yapılaşmayı konu edinen bilimlerin, bilimsel sonuçları hukuki kurallara dönüştüren hukuk ilminin, varsa sorumluları tespit etmeye çalışan yargının yok sayılmasıdır. Ancak, İslam açısından yaklaşıldığında, kaza ve kaderin ilahî imtihan ve adalet kavramıyla bağdaşır biçimde açıklaması gerekir. Kanaatimizce, çok daha temel bir inanç olarak ilahî imtihan ve Allah’ın adaleti, kader anlayışlarını belli bir çerçevede tutan kırmızı çizgiler çizer.

         3. DİN VE BİLİM ARASINDAKİ İLİŞKİ

         Bilim ile din arasında tarih boyunca farklı ilişkiler olagelmiştir. Bu ilişkiler, din ve din anlayışına, gerekse bilimsel paradigmaya göre değişiklik arz etmiştir.

          Ancak,  gerek dinin gerekse bilimsel insanoğlunun farklı ihtiyaçlarına karşılık geldiği, her ikisinin de hayata katkı yaptığı, en azından katkı yapması gerektiği açıktır. Hayatı anlamlandırma, kolaylaştırma ve mutluluk arayışına destek verme noktasında bilim ve dinin ortak bir genel hedefi olduğu söylenebilir. Ancak, bilim hayatı anlamlandırma noktasında,  insanın fiziksel varlığını, zihnini; insan davranışlarını, doğanın işleyişini keşfederek ve açıklayarak yapmaya çalışır. Bu elzem ancak tek başına yeterli değildir. Din ise insanın varoluş amacını, evren içindeki yerini ona göstererek, iyi bir hayatın manevi kurallarını öğreterek insanoğlunun hayatı anlamlandırmasına katkı yapar. Hayat bütündür ama bilim bu bütünün bir yanını açıklar, din ise diğer yanını anlamlandırır ve bireyin kendi bilinci ve iradesi üzerinden yönetir. Dolaysıyla burada bilim ile teoloji arasında bir tamamlayıcılık ilişkisi kurulur.

          Bilim ve din, konusu,  amacı ve yöntemleri bakımından ayrışır ancak insan hayatına farklı katkılar sunarak birbirini tamamlayıcı şekilde ilerleyebilir. Depremleri de farklı yönlerden ele alarak birbirini tamamlayabilir.

         3.1. Din-Bilim İşbirliği Örnekleri

         Bilim, depremleri anlamak ve önlem almak için somut bilgiler peşinde koşar, din ise bilimsel süreçlerin manevi anlamına ışık tutar. Bilim insanını, yaptığı işin teolojik bir değeri olduğunu, ahlaken erdem olduğu gibi dinen de sevap olduğunu söyleyerek onu teşvik eder, mesleki motivasyon kaynağı olur. Örneğin, bilgi üretmenin, insanın ihtiyaç duyduğu şeyleri öğrenmenin ve öğretmenin değerini vurgular. Örneğin,  bir hadisin İslam peygamberi (s.a.v.) şöyle der:

           “Ya öğreten ol, ya öğrenen ol ya dinleyen ol ya da ilmi destekleyen ol. Beşincisi (ilme ilgisiz) olma, kaybedersin!”[1]

           Bu hadis “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olanıdır.”[2] mesajıyla birlikte düşünülmelidir. Ekolojik şehirleşme ve depreme dayanıklı yapılaşma noktasında gereke bilgi, teknik ve teknoloji üretimi gerekse bunların iyi uygulandığı yaşam alanlarının kurulması, insanlara yapılabilecek önemli iyiliklerdendir.  Bu noktada dinin akla, düşünceye, bilime ve bilgi üretime nasıl yaklaştığı hayati önemdedir. Yanlış bir din anlayışı, insan zihni önüne bilinemez sınırları çizerek veya bilimsel olanı Allah’ın işine karışmak gibi addederek bilimsel ilerlemeye ket vurabilir. Ayrıca, bilimin incelediği gözlem ve deneyle bilinecek konularda dinî metinlerdeki bazı ifadeler, olayın “hakiki anlam”da “nasıl”ını açıklıyormuş gibi addedilerek bilimle bir çatışma üretilebilir.

          Burada, depremin nedeni bağlamında teolojinin ve bilimin farklı açıklamalar getirmesinden kaynaklı çelişki üzerinde durulması yararlı olacaktır. Bu çelişkinin din ile bilim arasında mı yoksa teoloji ile bilim arasında mı olduğu, bir sorgulama konusudur. Din farklı anlamalara ve yorumlara açıkken teoloji, doğrudan farklı okumalar ve anlamlandırmalarla gelişir.

          Olayların neden gerçekleştiğine ilişkin İslam düşüncesinde “görünürde  olan” ile görünürdekinin arkasında olan” ayrımı yapılır. Örneğin, Ehl-i Sünnet’e göre, her şeyin nihaî ve gerçek sebebi, ilahî meşiettir.[3] Ancak içinde yaşadığımız dünya bir sebepler âlemidir; ilahî planda her şey sebeplere bağlanmıştır. Dolayısıyla sebepleri görmek, fıtrat ve yaratılış kanunlarına riayet etmek gerekir.

          Bununla birlikte teolojinin açıklamalarını, mutlak ve tek olarak kabul ederek bilimsel olanı dışlamak, ortaçağ batı dünyasında görüldüğü üzere, bilimle çatışma içine girmek demektir. Bunun, İslam tarihinde de tekil örneklerine rastlanılır. Ancak,  burada önem kazanan soru şudur: İslam doğuşunda kısa bir süre sonra Müslümanların bilim ve medeniyet alanında büyük bir ivmeyle atılım yapmalarını sağlamışken, bilime olumsuz yaklaşımlar da neden var olmuştur? Bunların hangisi, İslam’ın mesajına uygundur?

          Bilimsel açıklamalar, örneğin depremi açıklarken, doğal nedenlere odaklanırken, bazı teolojik söylemler bunu ilahî iradeye bağlar. Bilim doğa-merkezcidir (nature-centrism); teoloji, Teo-sentrik yani Tanrı merkezcidir. Bu bir noktaya kadar uzlaştırılabilir. Çünkü olgu ve olayları tanımak için farklı bakış açılarıyla bakmak gerekir. Burada bir hususun altı çizilmelidir: Doğadaki olayların Allah’ın bilgisi, gücü ve gözetimi dâhilinde, O’nun mülkü, melekutu, egemenlik ve tasarrufu altında olduğunu söylerken, bilimsel açıklamaları reddetmek açık biçimde çelişkilidir. Çünkü,  bilim, evrende düzeni sağlayan periyodik ilişkileri konu etmektedir ki bunun yasalarını belirleyen ilahî iradedir. “Sünnetullah” ile “âdetullah” arasında bile “ilahî hikmet” çerçevesinde bir uzlaşı varken, âdetullahı yok saymak veya onu ihmal etmek; keşfetmeye ve açıklamaya çalışmamak tutarsızdır. Ne “teşrî’î irade” adına “tekvînî irade”  ne de “tekvînî irade” adına “teşrî’î irade” yok sayılabilir. Her ikisi de ilahî hikmet çerçevesinde işler. Dolayısıyla bilimin açıkladığı “nasıl”a da teolojinin açıkladığı “niçin”e de ihtiyaç vardır. Ancak her birinin farklı ama gerekli perspektiflerden baktığının bilincinde olmak gerekir.

         Teoloji ile bilim arasında çeşitli işbirliği alanları mevcuttur. Örneğin, teoloji, toplumda, bilimsel bilginin yaygınlaşmasını, çeşitli bilimlerde ilerlemeyi, bilimsel bilgi üretimini destekleyebilir. Bu bağlamda İslam’ın nazarında insanın üstün yönlerinden biri, eşyaya isim verebilmesi, varlıkları ve olayları yorumlayabilmesi, dünyayı zihinsel faaliyetinin bir nesnesi yaparak onun üzerinde tasarrufta bulunabilme gücünü elde edebilmesidir. Bu bakış açısı, bilimin gelişmesini destekleyici niteliktedir. Yine taklit-tahkik, ilim-zan ayrımı yaparak bilgide delile, davranışta bilgiye dayanmayı emretmektedir. Örneğin,  ekolojik kentleşme ve yapı güvenliği din ile bilimin dayanışma içinde olabileceği ortak bir konudur. Din, insan hayatını ve ekolojik dengeyi korumanın ve iyileştirmenin önemini vurgulayarak, bunu insanın halifelik görevi olarak niteleyerek sağlam yapıların inşa edilmesi ve bilimsel standartlara uygun hareket edilmesi gerektiğini savunabilir.

          Sosyal kelamın bir inceleme alanı olan “İslamî ekoloji”nin ilkeleri de çevre etiği ve kentsel planlama noktasında paradigmatik bir rol oynayarak,  ekolojik dengeyi bozmaya aksine iyileştiren bir çevre etiği ve şehirciliğini gelişmesine zemin hazırlayabilir. Deprem gibi doğal afetlerin sıklığı ve etkileri, yalnızca yer hareketleriyle değil, insanın doğa ile olan ilişkisiyle de bağlantılıdır. Din, insanın doğayı koruma görevini vurgularken, bilim bu ilişkinin bozulmasının felaketleri nasıl tetikleyebileceğini açıklar. İslam ve diğer birçok din, doğanın korunmasını ilahi bir emir olarak görür. Bilim, doğa ile uyumlu kentleşmenin önemini vurgularken, İslam bu uyumun manevi bir sorumluluk olduğunu hatırlatır ve deprem bölgelerinde bilimsel yöntemlerle doğayı ve çevreyi koruma çalışmalarını teşvik eder.

          Yine bilim, örneğin İslam Peygamberi zamanından örnek verirsek tıbbî bilgi, insanları yaşatma noktasında –ki Kur’an’da bir insanı yaşatmak tüm insanlığı yaşatmak gibidir-[4] rol ve önem kazanmıştır. Bu özelliğiyle İslam dini, depremin “nasıl”ını araştırma noktasında bilim adamlarını teşvik eder. Çünkü, bu araştırmalarda iki hayatı gereklilik vardır:

          İlk olarak insanların, bilmedikleri meslek alanlarında faaliyet göstererek başkalarına zarar vermelerinin önüne geçmek.

         İkinci olarak insanların bilgi ve sorunlara çözüm üreterek hayatı kolaylaştırmak, hayatı korumak ve insanları yaşatmak.

          Burada bir deprem fıkhından söz edilebilir ve bu teolojik bir gereklilik olarak ortaya konabilir.

          3.2. Deprem Fıkhı

         Birebir depremle ilgili hükümler ve fikhî içtihatlar bulmak zor olabilir.  Ancak bazı içtihatların dayandığı temel,  aynı zamanda deprem fıkhından söz etmek için bir temel oluşturacaktır.

          Örneğin, İmam İdris eş-Şafii ve bazı Hanbelî âlimler, insanların ihtiyaç duyduğu ilim ve mesleklerin öğrenilmesinin topluma farz (farz-ı kifâye) olduğunu söylemişlerdir.[5] Deprem kulağında olan bir ülkede, depreme dirençli yapılaşmayı ve deprem sonrası afet yönetimini konu edinen bilimlerin okutulması, bu alanda yeni bilgilerin, stratejilerin, çözüm ve teknolojilerin üretimi için bilim insanlarının yetiştirilmesi de topluma farz olacaktır. Günümüz şartlarında, bunun bizzat devlet eliyle veya devlet planlamasıyla yapılması da ayrıca bir gerekliliktir. Bu bağlamda bazı “es-Siyasetü’ş-Şer’iyye”, “Ahkâmü’s-Sultaniyye” vb. kitaplarında yahut fıkıh kitaplarının ilgili bölümlerinde sıralanan “halifenin görevleri” arasında, ekolojik/sağlıklı kentleşme ve deprem dirençli yapılaşmanın sağlanması ve denetimi de zikredilmelidir. Günümüzün bilimsel ve teknolojik gelişmeleri açısından, kendini dayatan bir gerekliliktir.

          Bir görüşe göre, İslâm Hukuku’nda “Zarar-ı âmmı def’ için zarar-ı hâs ihtiyar olunur.”[6] şeklinde ifade edilen norm, bireysel hakların kullanımının toplumun zararına olacak sınırda duracağını gösterir. Ehliyetsiz doktorluk, ebelik, sünnetçilik, dişçilik, eczacılık vs. meslekleri yürütenlerin men edilmeleri ile gürültü, fena koku sebebiyle alınan yasaklayıcı tedbirler bu esasa dayanır. İslam Peygamberi’nin (s.a.v.) bir hadisi,  bu esasa kaynaklık eden naslardandır:

          “Kim doktor olmadığı hâlde tabiplik/tedavi yapar (da hastaya zarar verirse)[7] onu tazminle yükümlüdür.”[8]

          Gerçekte, kimsenin insanları kendi cahilliğinden kaynaklanan bir riske atma hakkına sahip olmadığını düşündüğümüzde, burada iki tarafın hakları arasında bir çelişki söz konusu olamaz. Bu örnek, bireyin talebinin hak sayılıp sayılmamasında diğer bireylerin haklarına dokunmaması esasını ortaya koymaktadır. Bu prensibin aşırı tatbikatı da bireylerin menfaatlerini hiçe saymaya kadar işi götürecek olursa, o zaman ‘her şey devletin ve devlet için’ fikri hâkim olmaya başlar.[9] Ancak,  burada hak ile maslahat çatışması vardır ve ekonomik maslahata karşı hakkın korunması söz konusudur. Başka bir açıdan ekonomik hakka karşı yaşam hakkının tercihi olarak da görülebilir.

          Bu temelde yaklaşıldığında, binaların önceden hesaplanan şiddetteki depreme karşı dayanaklı olması, o binaları inşa edenlerin sorumluluğundadır. Bunun için müteahhitler gerekli meslek grubundan çalışanları istihdam etmek, bunların yeterli mesleki bilgi ve tecrübeye ve meslek ahlakına sahip olmalarına dikkat etmek zorundadır. Bu konuda kamu kurumlarının da önemli sorumlulukları vardır. Bunlar, bilimsel gereklilik olarak ortaya konulduğu sürece, İslam açısından birer vecibe addedilir. Çünkü burada maslahat ilkesi devreye girer ki. Maslahat, hem İslam’ın din olarak Allah tarafından vaz’ edilişinde genel bir ilke hem de İslam’ın pratik alana ilişkin tekil hükümlerine yansıyan bir ilke şeklinde karşımıza çıkar. Allah insanın maslahatına olduğu için İslam’ı din olarak vaz’ etmiştir; İslam’ın ilke ve kurallarıyla “makâsıdü'ş-şerî’a” adı altında insanların çeşitli düzeyde maslahatlarını gözetmiştir. Hükümlerin bir amacı maslahatı celp etmek,  diğer amacı da mefsedeti defetmektir: yani yararı sağlamak, zararı gidermek… Burada İslam âlimleri, çatışma durumunda çözüm yolunu da göstermişledir: “Def’-i mazarrât/mefâsid, celb-i menâfî’den evlâdır.”[10] Zarar vermemek önceliklidir,[11] bu tüm işlemlerde genel bir kuraldır.

          Tıp ilmini bilmeden tıbbî müdahalede bulunan kimsenin verdiği zararı tazmin etmesi gerekir. Tıp ilmini bildiği hâlde ihmal kaynaklı zararda da durum aynıdır.[12] Bu tekil hükmün dayandığı mantıktan hareket edince, taahhüt firmalarının, alanına giren hususlarda bağlayıcı yetkiler vererek jeoteknik ve yapı mühendisleri istihdam edip onların kontrolü altında iş yapmaları “sedd-i zerâyi” amaçlı bir gereklilik olacaktır.

          Deprem sonrası âfet yönetiminde de bilimsel bilgiler ile dinî değerler, ilkeler ve kurallar da iyi bir işbirliği sağlayabilir. Burada, günümüzde üniversitelerde okutulan bir bilim dalı olduğunun altı çizilmelidir. “Âfet Yönetimi ve Risk Analizi (Disaster Management and Risk Assessment)” adı verilen bu bilim dalı, deprem sonrası hasar tespit ve afet sonrası bina güvenliği gibi konularda hızlı değerlendirme algoritmaları oluşturmaya, Toplum tabanlı afet yönetimi ve dirençli kent tasarımına yönelik bilim dalıdır.

          Deprem sonrası âfet yönetimi konusunda da İslam’ın normal zamanlara ilişkin kuralları yanında katastrofik durumlara ilişkin “zaruret” kavramı da önemli bir yere sahiptir. Zaruret kavramının yerine örnek olarak zahiri mezhebine mensup Endülüslü âlim İbn Hazm’ın “el-Muhallâ” adlı hacimli eserinde yer verdiği bir görüş dikkat çekicidir. O, eserinin zekât bölümünde aç olan kimsenin, zaruret halinde, başkasının yanındaki fazla yiyecekte olan hakkını elde etmek için onunla vuruşma izni olduğunu söyler. İbn Hazm’a göre, eğer aç öldürülürse, katiline kısas gerekir, ama açın hakkını vermeyen ölürse, dosdoğru Al­lah’ın lanetine uğrar.[13] Burada, zaruret bir hakkı tamamen yok saymaya gerekçe değildir, ama yaşam hakkı gibi çekirdek bir hakkın mülkiyet hakkından önce geldiğinin gözetilmesi; ama durumun normalleşmesiyle de mülkiyet hakkının geri tazmin edilmesi söz konusudur. Bu içtihat, âfet yönetiminde, zaruretin gerektiği ölçüde insanlardan ihtiyaç maddelerini toplarken tüm halka eşit bir vergi veya borç/ödeme çıkarmak yerine öncelikle zenginlerden başlanması gerektiği anlaşılmaktadır.

          Bu konunun (deprem fıkhı) gerek temelleri, dayandığı küllî kaideler gerekse ayrıntıları elbette uzmanlık alanıdır. Yukarıda söylenenler ise, bu konuda küllî kaideler ve tekil içtihat düzeyinde bir veri bulunabileceğine işaret etmek içindir.

          Ayrıca İslam fıkhının bir üstünlüğüne de dikkat çekmek gerekir. İslam fıkhında, içtihat gerektiren konular olabilir, ama hükme bağlanamayan kanun boşluklarının olduğu konular mevcut değildir.[14] İslam fıkhında her meselenin bir çözümü vardır ve fıkıh ilmi onu ilmî yöntem ve delilleriyle keşfetmek için vardır. Depremde hasar gören yapılar, yıkılan yapılardan dolayı yaralanan ve ölen kimseler varsa, bunun sorumluluları da vardır ve bunlara karşılık gelen cezalar da vardır. Suçun tanımı ve cezasının belirlenmesi, mevcut fıkıh kitaplarında olmasa bile bunu belirlemeyi sağlayan bir hukuk metodolojisi ve hükümlere ulaştıran deliller, küllî kaideler ve “asl”lar mevcuttur. Ayrıca, İslam fıkhında, zamanın/şartların değişimiyle ahkam da (“makâsıdü’ş-şerî’a”nın yeni durumlarda neyi gerektirdiğine göre) değişebilir ama bu dinamizm, sabahtan akşama yasaların değişebilirliği anlamına gelmez. Çünkü böyle bir durumda hukuk devletinden söz edilemez.

        

         SONUÇ

         Tarih boyunca tartışma konusu olan din-bilim ilişkisini deprem bağlamında somutlaşan örneklerle “olan”ı ve olması gereken”i açısından ele almak, dikkat çekici sonuçlara götürmektedir. Öncelikle, bilim, gözleme ve nedenselliğe dayanır; erken uyarı sistemleri, risk haritaları ve şehir planlaması gibi araçlarla felaketleri önlemeye çalışır. Din de depreme insanın varoluş amacı ve hayatı anlamlandıran değerler dizisi açısından bakarak anlamlandırır. Bu anlamlandırma, bilimsel bilginin reddedilmesi veya görmezden gelinmesi şeklinde değil, bir yandan bilimi ve bilginin topluma yayılmasını teşvik ederek diğer yandan da madde, hareket ve insan davranışlarına ilişkin bilgiyi manevi değerler bilgisiyle tamamlayarak gerçekleşir. Dolayısıyla, din ile bilim, deprem bağlamında birbirine rakip değil, tamamlayıcı iki disiplindir. Bilim, depremleri anlamayı ve etkilerini en aza indirmeyi sağlarken, din bu süreçte insanlara manevi destek ve anlam sunar. Bu iş birliği, bireylerin ve toplumların depremler karşısında hem fiziksel hem de manevi olarak daha dirençli hale gelmelerini sağlar.

         Çatışma alanları, bilimsel bilginin alanının dışına taşınarak teolojik yorumlar için kullanılması veya dinî kavramlarının yanlış yorumlanmasıyla ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, insanî zaaflar nedeniyle bazı dinî kavramaların istismar edildiği yerde de din-bilim arasındaki çatışması baş göstermektedir. Örneğin, deprem bağlamında kader kavramının istismarı, kader kavramına sığınıp gerekli önlemleri almamak; bina yapımında çeşitli bilim dallarının verilerine ve yasal düzenlemelere kulak asmamak, sorumlu ve yetkili kamu kurumlarının da yapı denetimlerini ihmal etmeleridir.

          Din, can kayıplarını azaltmaya yönelik olarak bilimsel bilgiye dayalı tedbirler alınmasını teşvik eder. Ayrıca âfet sonrasında, din ve bilim arasındaki iş birliği, insanların iyi oluşunda ve toplumun yeniden inşasında güçlü bir etki oluşturur.

        

        

         KAYNAKÇA

        

         ARDOĞAN, Recep. Yanılsamalar ile Hakikatler Arasında İslam’da Siyaset ve İnsan Hakları, 2. Bs. Kahramanmaraş: klm Yayınları, 2022.

         ARDOĞAN, Recep. “Hukuk Felsefesi”, Felsefeye Giriş -Sistematik Düşüncenin Kodları-, ed. Fatih Özkan; İlyas Altuner, 2. Bs., Kahramanmaraş: klm Yayınları, 2019.

          DEĞDAŞ, Ulaş Can. “Hatalı Tıbbi Uygulamadan (Malpraktis) Doğan Hukuki Ve Cezai Sorumluluk”. Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 4/6 (Ocak 2018), 41-65.

         Gürkan, Ahmet, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, 4. bs., Ankara: Nur Yayıncılık, 1989.

         İBN HAZM, Ebû Muhammed Alî b. Ahmed b. Saîd b. Hazm el-Endelüsî el-Kurtubî. el-Muhallâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire, İdâretü't-Tıbâ'ati'l-Münîriyye, 1347-1352.

         İbn kayyım, Şemsü’d-Dîn Ebu Abdillah Muhammed b. Ebi Bekr el-Cevziyye. Turuku'l-hukm fî's-Siyâseti'ş-şer'iyye, Mısır, 1317.

         KAYA, Ali. “İslâm Hukukuna Göre Hekimin Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukukî ve Cezaî Sorumluluğu”, İslâmî Araştırmalar 17:4 (2004), s. 295-307.

         ŞAHBAZ, Gamze vd. “Malpraktis ve Sağlık Profesyonellerinin Sorumlulukları”. Sağlık Bilimleri Üniversitesi Hemşirelik Dergisi 4/2 (Ağustos 2022), 85-90. https://doi.org/10.48071/sbuhemsirelik.1012864.

          VALİYEV, Aıvaz. İslam Hukuku Açısından Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu. YL Tezi, danışman: Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, Selçuk Üni. SBE, Konya, 2010.

 

[1] Dârimî, “Mukaddime”, 26.

[2] İbn Ebi’d-Dünya, “Kitabu Kazâi’l-Hâce”, 37.

[3] Hatta, Eş’arilere göre var olan herşeyin sebebi ilahî meşiet iken ilahî meşîetin bir sebebi; bir hikmetten dolayı, amaç için dileme söz konusu değildir.

[4] Mâide 5/32.

[5] İbn Kayyım el-Cevziyye, Turuku'l-hukm fî's-Siyâseti'ş-şer'ıyye, Mısır, 1317,  226-227.

[6] Mecelle 26. Md.

[7] Günmüzü hukuk dilinde malpraktis (tıbbi uygulama hatası) adı verilmekte ve “Tıp çalışanınn mesleki standartlara aykırı ihmal ve yanlış uygılamalarla hastaya vermesi” şeklinde tanımlanmaktadır. G. Şahbaz, H. Yücesoy, Ö. Akın ve N. Erbil, (). Malpraktis ve sağlık profesyonellerinin sorumlulukları. SBÜ Hemşirelik Dergisi, 4:2 (2022), 86;  Ulaş Can Değdaş, “Hatalı Tıbbi Uygulamadan (Malpraktis) Doğan Hukuki Ve Cezai Sorumluluk”. Anadolu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi 4:6 (2018), 49.

[8] İbn Mâce, "Tıbb", 16; Nesâî, "Kasâme", 40-41.

[9] Ahmet Gürkan, İslâm Kültürünün Garbı Medenileştirmesi, 4. Bs., Ankara: Nur Yayıncılık, 1989, 321-322; Recep Ardoğan, Yanılsamalar ile Hakikatler Arasında İslam’da Siyaset ve Insan Hakları, 2. Bs. Kahramanmaraş: klm Yayınları, 2022, 269.

[10] Zararı gidermekle maslahatı temin çeliştiğinde zararı gidermek tercih edilir.

Maslahatın büyük ve çok zararın küçük ve az olduğu durumda ise kelamcılar ve Müslüman filozoflar, “Şerr-i kalilden (az şerden) kaçınmak hayr-ı kesiri (çok hayrı) terk etmek, şerdir.” derler. Bireyin hakkı ile toplumun maslahatı karşı karşıya geldiğinde ise toplumun maslahatı tercih edilir ama bireyin de hakkının karşılığı kendisine verilir.

[11] “Zarar vermek de zarara zararla karşılık vermek de yoktur.” (İbn Mâce, "Ahkâm", 17.)

[12] Bk. Aıvaz Valiyev, İslam Hukuku Açısından Hekimlerin Hukuki Sorumluluğu. YL Tezi, danışman: Hüseyin Tekin Gökmenoğlu, (Konya: Selçuk Üni. SBE, 2010), 44; Ali Kaya“İslâm Hukukuna Göre Hekimin Tıbbi Müdahaleden Doğan Hukukî ve Cezaî Sorumluluğu”, İslâmî Araştırmalar 17:4 (2004), s. 295-307.

[13] İbn Hazm el-Endelüsî, el-Muhallâ, thk. Ahmed Muhammed Şâkir, Kahire, İdâretü't-Tıbâ'ati'l-Münîriyye, 1347-1352, VI, 156.

[14] Bk. Recep Ardoğan, “Hukuk Felsefesi”, Felsefeye Giriş -Sistematik Düşüncenin Kodları-, ed. Fatih Özkan; İlyas Altuner, 2. Bs., (Kahramanmaraş: klm Yayınları, 2019), 255.

0x0-deprem-aninda-ortaya-cikan-isiklar-1676191650315.jpg
thumbs-b-c-fb4ced83dbb6a9f759c45520ef557fd2_edited_edited.jpg
Engineering Sketch
bottom of page