ÇALIŞTAY 3
ÂFET GÜNLERİNDE TOPLUMSAL DAYANIŞMADA MİLLÎ DUYGULAR VE DİNÎ İNANÇLARIN ROLÜ
MODERATÖR VE KİTAP EDİTÖRÜ: DOÇ. DR. SELİM GÜLVERDİ
(ADIYAMANÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAK. /ADIYAMAN)
KONULAR
Depremin Yaralarını Sarmada Biz (Ortak Kimlik) Bilinci ve Ortak Kimliğin Bileşenleri
DEPREMİN HATIRLATTIĞI ETİK DEĞERLER -KATASTROFİK ETİK-
Dinî Cemaatler ve Bilimsel Kurumların Afet Yönetimindeki İşbirliğinin Önemi
Deprem Sonrası Toplumsal Yardımlaşmada Dinî Değerlerin Gücü
Deprem Sonrası Psikososyal Destekte Dinin ve Bilimin Katkıları
Toplumun Medeniyet Bilinci ve Afet Zamanında Aktive Olma Biçimleri
Deprem Felaketlerinde Dinî kurumların Sosyal Dayanışma Rolü
KATASTROFİK ETİK
Katastrofik etik (catastrophic ethics), felaket senaryoları veya büyük ölçekli yıkımlarla ilgili etik kararları ve sorumlulukları ele alan bir etik dalıdır. Bu kavram genellikle şu alanlarla ilişkilidir:
Felaket Senaryoları ve Ahlaki Sorumluluk
Doğal afetler, nükleer savaş, küresel ısınma, biyolojik tehditler gibi insanlık için büyük risk oluşturan durumlarda ahlaki sorumlulukların nasıl belirleneceği tartışılır.
Önleyici Etik (Precautionary Ethics)
Büyük çaplı felaketlerin önüne geçmek için etik ilkelerin nasıl uygulanması gerektiği üzerine odaklanır. Örneğin, küresel ısınmanın olası yıkıcı etkilerini en aza indirmek için alınması gereken önlemler etik açıdan nasıl gerekçelendirilebilir?
Ahlaki Muhasebe - Murakabe
Katastrofik olayların ardından sorumluluk paylaşımı ve adaletin nasıl sağlanacağı üzerine düşünceler içerir. Örneğin, savaş veya çevresel yıkım sonrası devletler veya şirketler nasıl bir etik çerçevede hesap vermelidir?
Felaket Anında Etik Kararlar
Acil durumlarda kimin kurtarılacağı, kaynakların nasıl paylaşılacağı gibi kritik kararlar etik açıdan nasıl ele alınmalıdır? Bu durum özellikle "felaket tıbbı" (disaster medicine) ve kriz yönetimi alanlarında önem taşır.
Varoluşsal Riskler ve Gelecek Nesillerin Hakları
İnsanlık için potansiyel bir yok oluş riski oluşturan teknolojik veya çevresel tehditler karşısında etik sorumluluklarımız nelerdir?
Katastrofik etik, genellikle etik teoriler (faydacılık, deontoloji, erdem etiği vb.) çerçevesinde değerlendirilse de, olağan etik meselelerden farklı olarak aşırı belirsizlik ve büyük ölçekli sonuçlar içerdiği için daha özgün ve karmaşık yaklaşımlar gerektirir.
Bu konuyla ilgili özellikle çevre etiği, biyoteknoloji etiği ve uluslararası hukuk perspektifinden çalışmalar da mevcuttur. İlginizi çeken spesifik bir boyutu var mı?

DEPREMZEDE YETİMLERE
AİLE OLMAK
Recep ARDOĞAN
GİRİŞ
6 Şubat Kahramanmaraş Depremi, geniş ölçekli hasar ve kayıplara yol açmış, çok sayıda insan depremden dolayı vefat etmiş, yaralanmış veya yakınlarını kaybetmiştir. Depremde çok sayıda çocuk da anne veya babasını kaybetmiştir. Çeşitli web sayfalarında depremzede yetimlerin yaşadığı zorluklar ve onlar için yapılması gerekenlere dikkat çekilmiştir.
Çıkan haberlerde, depremde henüz ailesi bulunamayan çocuklarından isimlerini söyleyemeyecek kadar küçük olanlar, bunlardan kimlikleri henüz tespit edilemeyenler olduğu; DNA ve biyometrik verilerle hakkında bilgi edinilenlerin tespit edilenlerden 1600 kadarını ailesine ulaştırıldığı haberi verilmektedir.[1] Diğer bir haberde, ya annesini ya babasını ya da her ikisini kaybeden 3500 kadar çocuk olduğu; bunlardan 2,500’ü halen deprem bölgesinde bulunan, 1000’e yakın diğer illerdeki birinci derecedeki akrabalarının yanına verildiği bildirilmektedir.[2] Ayrıca, Aile Bakanlığı’nca 1914 çocuğun kayıt altına alındığı, 1850 çocuğun ailelerine teslim edildiği, 40 çocuğun devlet korumasına alındığı, bir çocuğun evlatlık verildiği, iki çocuğun koruyucu aileye yanında olduğu kaydedilmektedir.[3]
Deprem günlerinden itibaren, anne veya babasını kaybeden çocukların maddi ve manevi açılardan desteklenmesi yönünde, gereksek devlet kurumları ve STK’larla gerekse bireysel boyutta çabalar sergilenmiştir. Bu çabaların arkaplanında sosyal devlet anlayışı kadar İslamî değerlerin ve yine bu değerler beliren ahlak anlayışlarının ne denli rolü, bu konudaki çalışmalara yön verecek mahiyettedir.
Aşağıda, İslam’ın genel olarak yetimlerin gözetimine yaklaşımı, İslam Peygamberi’nin (s.a.v.), onun âli/ailesi ve ashabının hayatından örneklerle açıklanacaktır.
1. YETİMLERİN GÖZETİMİNE İSLAM’IN YAKLAŞIMI
Yetimleri korumak, çeşitli maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamak, eğitmek ve yetiştirmek, İslam’ın genel iyilik ve muhtaç olana yardım ilkesinin[4] gereği olup, koruma ve yardıma en çok onlar muhtaç olduğu için onları görüp gözetmek de en başta gelen bir değerdir.

DEPREMZEDELERE DESTEKTE SAHADAKİ DİN GÖREVLİLERİ[1]
Prof. Dr. Recep ARDOĞAN
GİRİŞ
Problem ve Varsayımlar
Deprem bağlamında din eleştirileri görmezden gelinmemesi gereken bir olgudur. Depreme ilişkin din temelli açıklamaların yanında, bunları reddeden ve bilimle uyuşmadığını ileri süren açıklamalar da toplumda görülmektedir. Örneğin, Depremi, kader veya Allah’ın kötülük ve zulüm işleyen insanlara yönelik bir uyarısı veya verdiği bir ceza olduğuna ilişkin açıklamalar yanında, bunun eski çağlara ait din ve mitolojilerden kalma bir inanç olduğu da ileri sürülür.[2]
Bu bağlamda deprem gibi afetlere ilişkin mitolojik açıklamalar, bu düşünceye bir kanıt olarak gösterilir.
Bunun yanında şu yaklaşım da oldukça önemlidir:
“Bilimsel sorunları bilime, felsefi sorunları felsefeye bırakmak, bu konulara inançları karıştırmamak esas olmalıdır.[3] Bu yaklaşım tarzı aslında inanç sömürüsünün önlenmesi ve inançların vicdanlardaki saygınlığının korunması bakımından da esastır. Bu yüzden önerim, din ve vicdan özgürlüğü adı altında din eleştirisinin önünü kapatmamak, bu konuda eleştirel bir gelenek oluşturmak; eğim süreçlerinden dini tümüyle uzaklaştırıp ailelere bırakmak ve eğitimi sadece bilim ve çağcıl değerler ve becerilere odaklamaktır.”[4]
Depremle ilgili bir yazının, satır aralarında dini eğitim alanından dışlayıcı bir öneriyle bitmesi, iyi niyetli değil, üstenci ve baskıcıdır. Burada dine saygı ve din özgürlüğüne riayet gösterisi altında dini sosyal hayattan dışlamayı hedefleyen Fransız laisist yaklaşım söz konusudur. Özgürlük adına dinin toplumun farklı alanlarından, özellikle de eğitim alanında dışlamanın özgürlük değil “sadece kendi düşüncesine özgürlük tanımak” anlamına geldiği vurgulanmalıdır.[5] Aynı yaklaşım, dinin hayatı ve yaşananları anlamlandırma noktasında binlerce yıldır yaptığı katkıyı; İslam’da dinin mahiyeti yanında bireysel ve toplumsal alandaki işlevlerinin ilmî düzeyde belirlenmesi için ortaya konan ilim dallarıın varlığını görmezden gelerek manevi destek çalışmalarına karşı çıkılması da dikkat çekicidir. Aşağıdaki ifadeler bunun bir örneğidir:
"Türkiye’deki sorun psikolojik hizmetlerle dini hizmetler karıştırılması oldu. Tabii ki herkesin dini inancına göre hizmet alması gerekir ama profesyonel psikolojik hizmetin dinî olarak sunulmaması gerekir.”[6]
Din görevlileri, normal zamanlarda olduğu gibi daralan vakitlerde ve katastrofik zamanlarda da toplumda önemli görevleri yerine getirirler. ...




